Hakka suresi, Mekke döneminde inmiş olup 52 ayettir. Sure adını, birinci ayette geçen ve “mutlaka gerçekleşecek olan kıyamet” anlamına gelen “el-Hakka” kelimesinden almıştır. Semûd, Âd, Firavun ve Lût kavimlerinin kıyameti ve Allah’ın vahyini yalanlamaları yüzünden helâk edildikleri ve çekecekleri asıl büyük cezanın âhirette gerçekleşeceği vurgulanıyor. Arşını sekiz meleğin taşıdığı Allah’ın huzurunda herkesin hesaba çekileceği o günde insanoğlunun nasıl yalnız başına âciz ve yardımsız kalacağı anlatılıyor. Hesabını Allah’ın istediği şekilde verenlerin cennette mutlu olacakları, buna karşılık Allah’a karşı gelenlerin zincirlere vurulacakları, dostları bulunmadığı için de kimseden yardım göremeyecekleri bildiriliyor. Kur’an’ın sıradan bir söz olmadığı, ona araştırmadan ve düşünmeden “şair sözü” veya “kâhin sözü” demenin yanlışlığı ortaya konuluyor. Kur’an’ın Allah katından gönderilen bir vahiy olduğu bildirilerek, Allah’ın Peygambere kendinden böyle sözler uydurmasına asla izin vermeyeceği belirtiliyor. Kur’an’ın Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar için bir öğüt, inkârcılar içinse bir pişmanlık sebebi olduğu vurgulandıktan sonra onun kehanet, zan ve tahmin gibi şüphe götürmez bir hakikat olduğu ifade ediliyor.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
1. Geleceği ve gerçekleşeceği kuşkusuz olan (kıyamet).
2. Nedir o gerçekleşecek olan (kıyamet bilir misin)?
3. O gerçekleşecek olan (kıyametin ne yaman bir şey olduğunu) sen bir bilsen!
4. Vaktiyle Semûd ve Âd (kavimleri), yüreklerini hoplatacak olan o büyük felaketi yalanladılar.
5. (Yaptıkları yüzünden) Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi. Bkz. 7/78; 11/67, 94; 15/74, 83; 41/13; 91/14
6. Âd kavmi de şiddetli bir rüzgâr ile helak olup gitti. Bkz. 41/16, 46/24, 54/19
7. Allah onların kökünü kazımak için o kasırgayı üzerlerine yedi gece, sekiz gün kesintisiz olarak salıverdi. Öyle ki sen (o zaman orada olsaydın), o halkı, içi boş hurma kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün.
8. Şimdi onlardan geri kalan (hiçbir şey) görebiliyor musun?
9. Firavun da ondan öncekiler de Lût kavminin kasabalar halkı da hep o hatayı (şirki ve isyanı) işlediler. Bkz. 7/80, 9/70, 53/53
10. Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler (isyan ettiler). Bunun üzerine Allah da onları şiddeti (gittikçe) artan bir azap ile yakaladı.
11. (Nuh tufanında) sular her tarafı kaplayınca sizi(n atalarınızı) o azgın sular üzerinde akıp giden gemide Biz taşıdık.
12. Taşıdık ki, onu sizin için (nesilden nesile aktarılan) bir ibret vesilesi olsun; can kulağı ile dinleyip ders alanlar onu belleyip kavrasınlar!
13. Artık Sur’a bir defa üfürüldüğü,
14. Yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp birbirlerine şiddetle çarparak paramparça olduğu zaman,
15. İşte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
16. Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Bkz. 14/48, 21/104
17. Melekler de o gün göğün etrafındadır. O gün Rablerinin tahtını/arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır. Bkz. 7/54 ve dipnotu, 11/17
Ayette geçen, “Rablerinin tahtı/arşı” ifadesi tamamen mecazîdir. Yani Allah’ın kudretinin ahiretteki tezahürünün bir işaretidir. İnsanların anlayış ve kavrayış tarzına göre temsili bir anlatımdır. Tefsir otoriteleri ittifakla, “taht/arş” teriminin Kur’an’da geçen bu mecazi kullanımının, Allah’ın bütün yaratıkları üzerindeki mutlak otoritesini ifade ettiği görüşündedir. Çünkü “Taht/arş” tan söz eden ayetlerin hepsinde bu ifade Allah’ın âlemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir.
18. O gün, size ait hiçbir sır gizli kalmayacak ve (hepiniz hesap vermek ve hayatına devam etmek üzere Allah’ın huzuruna) arz olunacaksınız.
19-20. Amel defteri (Hard Diski) sağ tarafından verilen kimse, (iftiharla) haykıracak: “İşte defterim, okuyun (işte hayat filmim seyredin)! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı (yaşadıklarımla yüzleşeceğimi) zaten biliyordum” diyecek.
21. Artık o hoş bir yaşayış içindedir.
22. Yüksek bir bahçede (hayatına devam edecektir).
23. (Orada) meyveler ulaşılabilecek yakınlıktadır.
24. (Onlara:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için” denilecek.
25. Amel defteri kendisine sol tarafından verilen ise şöyle diyecek: “Keşke defterim bana verilmeseydi.”
26. “Hesabımı (yaptıklarımı) bilmeseydim.
27. Keşke o (ölümle) her şey bitseydi (yeniden dirilmek olmasaydı).”
28. “Malım (servetim) bana hiçbir yarar sağlamadı.
29. Saltanatım (güç ve kudretim) yok olup gitti.”
30. (Allah, cehennem görevlilerine şöyle emredecek:) “Onu yakalayıp bağlayın!
31. Sonra da onu cehenneme atın!”
32. “Daha sonra onu (cehennemde) uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun!”
33. “Çünkü o, yüce Allah’a inanmazdı
34. Ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.” Bkz. 107/3
35. “Bundan dolayı, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.”
36. “(Onlar için orada) irin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur.
37. Onu (bilinçli) günah işleyenden başkası yemez.”
38-39. Hayır, (sandıkları gibi değil), gördüklerinize de görmediklerinize de de yemin ederim ki,
40. Şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin (Allah’tan) getirdiği sözdür (vahiydir). Bkz. 53/4, 81/19-20
41. O, asla bir şair sözü değildir. İnanmaya meyliniz ne kadar azdır!
42. O, asla bir kâhin sözü de değildir. Muhakemeniz, araştırmanız ne kadar kıttır!
43. (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
44. Eğer o (elçi), bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı.
45. Elbette biz O’nu kuvvetle yakalardık (onu cezalandırırdık).
46. Sonra onun can damarını keserdik (onu yaşatmazdık).
47. Sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.
48. Muhakkak ki bu, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan herkes için bir öğüttür.
49. Elbette Biz, içinizde (Hakkı) yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz.
50. Şüphesiz ki o (Kur’an), inkârcılar için bir pişmanlık sebebi olacaktır (ona inanmadıklarının cezasını çekeceklerdir).
51. Muhakkak ki o (Kur’an), şüphe götürmez bir gerçektir.
52. Öyleyse, O kudret sahibi olan Rabbinin adını yücelt (O’nun verdiği vazifeyi icra et)!