Mearic suresi, Mekke döneminde inmiş olup 44 ayettir. Sure adını, üçüncü ayette geçen ve “yükselme yolları” anlamına gelen “el-Mearic” kelimesinden almıştır. Sûrede Allah’ın bildirdiği azabın mutlaka geleceği, buna karşı konulamayacağı bildiriliyor ve azabın gerçekleşeceği günün dehşeti etkileyici bir üslûpla tasvir ediliyor. Kıyamet günü herkesin yalnız kendisiyle meşgul olacağı, hiçbir dostun bir başka dosta yardım edemeyeceği, suçluların kendilerini kurtarmak için en yakınlarını bile gözden çıkaracağı ama bunun onlara bir faydasının olamayacağı bildiriliyor. İnsanın doymak bilmeyen bir mal hırsına ve bencillik duygusuna sahip olduğunun vurgulandığı sûrede inananların aşırı hırs ve bencillikten kurtulmalarını sağlayan bazı üstün özelliklerine yer veriliyor. Ayrıca inananların Haktan yana yer alma, mallarında ihtiyaç sahiplerinin hakları bulunduğuna inanma, Rablerinin azabından korkma, namus ve iffetini koruma, emanete riayet etme, verilen sözlere sadık kalma, şahitlikte dürüst davranma gibi bazı özellikleri sıralanıyor. İnkârcıların Hz. Peygamberden duyduklarını hayretle karşılayıp sağa sola koşuştuğunun anlatıldığı sûrede inkârcıların ayrıca âhirette içine düşecekleri acıklı ve alçaltıcı durumu anlatılıyor.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
1. (Âhireti inkâra şartlanmış) birisi çıkıp, (alaylı bir şekilde) başlarına gelecek azabı sordu. Bkz. 8/32, 22/47, 38/16
2. İnkârcılar için hazırlanmış olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.
3. (Bu azap) yüce makamların sahibi olan Allah’tandır.
4. O’nun sahip olduğu yüceliklere, melekler ve Ruh (Cebrail), bir günde yükselirler ki; o bir gün (sizin hesabınıza göre) elli bin yıl sürebilecek bir zamandır. Bkz. 22/47, 32/5 ve dipnotu
“Miktarı elli bin yıl olan mesafe”, arşın büyüklüğünü ortaya koyan mecâzi bir anlatımdır. Kur’an’daki “Zaman” ve “mekân” kavramlarının, Allah ile ilişkili olarak kullanılması tamamıyla mecazidir. İnsanın zamandan ve süreden anladığı şeyin Allah’a göre bir anlamı yoktur.
5. (Ey Resul!) Sen güzel bir şekilde (sıkıntılara) sabret!
6. Şüphesiz onlar, o (kıyameti/cehennem azabı)nı uzak görüyorlar.
7. Oysa biz, onun pek yakında geleceğini biliyoruz.
8. O gün gök, erimiş bir maden gibi olacak.
9. Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengârenk yün gibi dağılacak. Bkz. 101/5
10. (O gün) hiçbir dost, dostunu soramayacak. Bkz. 55/37
11-12-13-14. Onlar birbirlerine gösterilecekler (fakat birbirlerinden yararlanamayacaklar). Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini himaye etmiş olan bütün akrabalarını ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmak isteyecek. Bkz. 23/101, 31/33, 34/54
15. Hayır, (hiçbiri kabul edilmeyecek). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir.
16. Derileri kavurur, soyar.
17. O ateş, imandan yüz çevirip de (Hakka) arka döneni çağırır.
18. Ve (servet) toplayıp biriktireni de (çağırır).
19. Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
20. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
21. Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır (cimrilik eder).
22. Ancak Hak’tan yana duranlar/Allah’a yönelenler bunun dışındadır.
23. Onlar ki, Hak’tan yana duruşlarını sürdürürler/devamlı Allah’a yönelerek hayatlarına devam ederler.
24-25. Onlar (bilirler) ki, gerek dilenen, gerekse (iffetinden dolayı dilenmeyip) yoksul kalan (fakire vermek) için mallarında (onların) belirli bir hakkı vardır.
26. Onlar hesap gününü içtenlikle doğrularlar (ve çalışmalarını bu bilinç üzerine inşa ederler).
27. Onlar, Rablerinin azabından korkarlar.
28. Çünkü Rablerinin azabı emin olunacak bir azap değildir (ona karşı hiç kimse kendini tam bir güven içinde hissedemez).
29. Ve onlar, iffetlerini korurlar.
30. Sadece eşleriyle ya da meşru şekilde hakkını vererek sahip oldukları kimselerle ilişkiye girerler. Bundan dolayı da asla kınanmazlar. Bkz. 23/5-6
31. Fakat bunun ötesine geçenler (Allah’ın koyduğu) sınırı aşanlardır. Bkz. 23/7
32. (Haktan yana olanlar öyle kimselerdir ki) onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri söze riayet edenlerdir. Bkz. 23/8
33. Onlar ki, şahitliklerinde dürüst davrananlardır.
34. Onlar, salatlarını/Hak’tan yana duruşlarını koruyanlardır. Bkz. 23/9 ve dipnotu.
35. İşte onlar cennetlerde ikram görecek olanlardır.
36. Şimdi bu inkârcılara ne oluyor ki senin önünde şaşkın vaziyette oraya buraya koşturuyorlar?
37. Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde (gelip başına üşüşüyorlar)?
38. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi sanıyor?
39. Hayır (aldatıcı akıbetten kurtulamazlar onlar)! Biz onları (da diğer insanlar gibi) çok iyi bildikleri şeyden (meniden) yarattık.
40. İş onların sandığı gibi değil. Bütün gündoğumu ve günbatımı (güneşin doğduğu ve battığı) noktaların bütün hareketlerinin Rabbine yemin olsun ki, elbette Biz her şeye kadiriz.
41. Biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye de (kadiriz). Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur.
42. Şu hâlde sen, kendilerine vaad edilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp oynasınlar, oyalansınlar.
43. O kıyamet günü onlar, sanki belirlenmiş bir hedefe koşturuyorlarmış gibi menzillerinden çıkıp süratle koşacaklar.
44. O gün, onların gözlerini korku bürüyecek, yüzlerini zillet kaplayacaktır. İşte, onlara vaad edilen gün bu gündür.