31 – Lokman

       Lokman suresi Mekke döneminde inmiş olup 34 ayettir. Surede Hz. Lokman’ın kıssası anlatıldığı ve 12. ve 13. ayetlerde “Lokman” ismi geçtiği için bu adı almıştır. Sûrede Kur’an’ın iyi davrananlar için hikmet, hidayet ve rahmet kaynağı olduğu belirtildikten sonra iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar cennetlerle müjdeleniyor. Hz. Lokman’ın oğluna; “Allah’a şirk koşma! Ona şirk koşmak büyük bir zulümdür, namaz kıl, sorumluluk al, iyilik için çalış, sabret, küçümseyerek insanlardan yüz çevirme, mütevazi ol!” gibi dinî ve ahlâkî konularda ödevleri yer alıyor. İnsana, anne babasına iyi davranmasının emredildiği sûrede Mekke müşriklerinin İslâm ve Müslümanlar karşısındaki karakteristik tutumları özetlenerek kendileri sapkın oldukları gibi başkalarını da Allah yolundan saptırmaya çalıştıkları anlatılıyor. İyilik yaparak kendini Allah’a teslim edenin en sağlam kulpa tutunmuş olacağı ifade ediliyor. Kıyamet gününde kimsenin kimseye fayda veremeyeceği belirtilen sûrede müminlere geçici dünya hayatının aldatıcılığına kendilerini kaptırmamaları yönünde uyarılar yer alıyor. Sûrede Allah’ın ilminin ve kudretinin mükemmelliği özetlenirken kıyametin kopuş saati, kimin ne zaman ve nerede öleceği gibi konularda Allah’ın bilgisiyle insan bilgisi arasındaki büyük farkı ortaya koyan ifadeler bulunuyor.

       Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
       1. Elif, Lam, Mim.

       Bu harflerle ilgili 2/1 ayetinin dipnotuna bakabilirsiniz.

       2-3. Bunlar, güzel davrananlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş hikmet dolu Kitab’ın ayetleridir.
       4. O (güzel davrana)nlar; namazı ikame ederler, zekâtı verirler ve onlar ahirete de kesin olarak inanırlar.

       Ayetteki “Zekât” terimini, sadece, hukuksal boyutu ağır basan “asli ihtiyaçlar” dışında nisab miktarı mala sahip olan ve bu sebeple zengin sayılan kişinin yükümlülük gereği vermesi gereken zekât olarak almamak lazım. Bakara 2/3, Enfal 8/3, Hac 22/35, Kasas 28/54, Secde 36/16 ve Şua 42/38 ayetlerinde de ifade buyrulduğu gibi “Kendilerine rızık olarak verdiklerimizi başkalarıyla paylaşırlar” söylemiyle anlam ilişkisi kurup, “karşılıksız yardım” olarak da düşünmek gerekir. Ayrıca “zekât” sözcüğü Kur’an’ın pek çok yerinde arınmak, aklanmak, daha temiz, daha iyi, yüceltmek anlamlarında da kullanılmıştır. Bu konuda 2/151, 3/77, 4/49, 9/103, 19/13, 20/76, 24/21, 35/18, 53/32, 62/2, 80/3, 91/9 ayetlere bakabilirsiniz.

       5. İşte Rablerinin gösterdiği doğru yol üzerinde olan ve dolayısıyla nihai mutluluğa erişecek olanlar bunlardır.
       6. İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce (başkalarını) Allah’ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu yapmak için (ilahi mesajlar üzerinden) kelime oyunu oynamaya kalkışır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.

       Bu âyette, sadece hurafelerle İslam’ı bozmaya kalkanlara değil aynı zamanda Kur’an ayetlerini anlamlarından uzaklaştırmak yoluyla Allah’ın dinini olduğundan farklı göstermeye çalışanlara dehşetli bir uyarı vardır. Onların maksadı kendi menfaatlerini korumak ve otoritelerini devam ettirmek için Kur’an’ı susturmak ya da onun doğru anlaşılmasının önüne geçmektir. Benzer ayetler için Bkz. 17/47, 21/3, 41/26
     
       7. Ayetlerimiz ona okunduğu zaman, sanki kulaklarında bir ağırlık varmış da onu hiç işitmemiş gibi büyüklenerek sırt çevirir. İşte onu can yakıcı bir azapla müjdele!

       8. (Buna karşılık) iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar nimetlerle dolu cennetlere kavuşacaklar.
       9. Orada Allah’ın şaşmaz vaadine uygun olarak kalacaklar. O, mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
       10. O, gökleri görünür destekler olmadan yarattı. Sizi sarsmasın diye yeryüzünü sabit dağlar ile donattı ve orada her çeşit canlı varlığın çoğalmasını sağladı. Yine Biz, gökyüzünden yağmuru indiririz ve onunla yeryüzünde her türlü faydalı bitkiyi yetiştiririz.

       Ayette geçen “zevc” terimi Şuara suresinin 7. ayetinde olduğu gibi “tür/çeşit” anlamında kullanılmıştır.

       11. İşte (bunlar) Allah’ın yarattığıdır. Haydi, gösterin bana Allah’ın dışındakiler ne yaratmıştır? Doğrusu zalimler apaçık bir sapıklık içindedir.
       12. Andolsun ki, biz Lokman’a: “(karşılığında) Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim (Allah’ın nimetlerine) şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir (kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur), övülmeye lâyıktır.
       13. Hani Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Ey Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Çünkü O’na ortak koşmak şüphesiz büyük bir zulümdür.”
       14. İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Hem bana ve hem de anne babana şükret! Dönüş yalnız banadır.”

       Allah’a şükretmekle anne-babaya teşekkür etmenin aynı cümlede birlikte yer alması, anne-babaya hizmetin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermektedir. Bu söylemden ayrıca anlıyoruz ki; kişinin hayata gelişinin sebebi olan anne babasına karşı şükran duyması, varlığının nihaî kaynağı olan Allah’a şükretmesinin bir benzeri olarak zikredilmiştir.

       15. (Yine Allah:) “Şayet onlar (annen ya da baban), Ben’den başka ilâhın olamayacağı bilgine rağmen, herhangi bir şeyi Bana ortak tanıman için seni zorlayacak olurlarsa, bu hususta onlara itaat etme! Dünya işlerinde onlarla iyi geçin. Bana gönülden yönelenlerin yolunu tut! Sonra dönüşünüz yine banadır. O zaman ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.” (buyurur)
       16. (Lokman:) “Yavrucuğum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında da olsa, bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin altında da bulunsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.”
       17. (Lokman öğüdüne devam ederek şöyle demişti:) “Ey yavrucuğum! Namazını ikame et, doğru ve yararlı olanı hayata geçirmeye çalış (sorumluluk al), kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her belaya sabırla katlan! Doğrusu bütün bunlar, azim ve kararlılıkla yapılması gereken şeylerdir.”

       “Doğru ve yararlı olanı hayata geçirmek” konusunda duyarlı olmak ve sorumluluk almak gerektiği vurgulanıyor. Bir insanın tek başına iyi olmaya çalışması doğru ve erdemli olmak için yeterli değil. Allah’ın emirleri doğrultusunda bir yol takip etmek, güvenilir olmak, ahde vefa göstermek, en önemlisi iyiliğin hâkim olması için sorumluluk almak, iyi bir çevre, güzel ve faydalı bir toplum için mücadele vermek, Hak’kın ve haklının yanında yer almak, adil ve özgür bir dünya için gayret göstermek gerekir.

       18. “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürlenen kimseleri sevmez!”

       “Böbürlenerek yürüme!” Yani, kibirli olma, insanlar üzerinde sahte bir imaj oluşturmak için farklı markalar giyinerek gösteriş yapma, pahalı ve lüks arabalara binerek caka satma, kendini olduğundan farklı göstermeye çalışarak yetersizlik duygusuna, aşağılık kompleksine kapılma! Böyle yaparsan Allah’ın sevmediği insanlardan olursun!

       19. “Yürüyüşünde mütevazı ol, sesini yükseltme! Unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.”

       Ayetteki üslup çok manidardır. Allah, “sesinizi eşeklerin sesi gibi yükseltmeyin” demiyor. Sadece “sesinizi yükseltmeyin” buyuruyor. Ve “seslerin en çirkininin eşeğin anırması” olduğunu söyleyerek güzel bir benzetme ile bağırarak konuşan insanın, daha dikkatli ve sakin olması gerektiğine dikkat çekiyor.

       20. Göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini, açık ve gizli (görebildiğiniz ve göremediğiniz) nimetlerini üzerinizde tamamladığını görmüyor musunuz? Yine de öyle insanlar vardır ki hiçbir bilgiye, yol gösterici bir rehbere veya aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışıp durur.

       21. Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun!” dense: “Hayır biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” derler. Şeytan onları alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı (ona uyacaklar)? Bkz. 2/170 ve dipnotu 43/22
       22. Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. Bütün işlerin sonu ancak Allah’a varır.
       23. Her kim de inkârda diretirse, onun inkârına üzülmen gerekmez. (Nasıl olsa) nihayetinde onlar bize dönecek. Biz de onlara yaptıklarını bir bir haber vereceğiz. Allah, (sadece yapılanları değil,) kalplerde saklı tutulan (niyet ve düşünceleri) de çok iyi bilendir.
       24. Onlara kısa bir süre hayatın zevkini yaşatırız ama sonunda (yaptıkları yüzünden) onları şiddetli bir azaba sürükleriz. Bkz. 3/178, 19/84
       25. Andolsun ki, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, hiç tartışmasız: “Allah” diyecekler. De ki: “(O halde bilin ki) bütün övgüler yalnız Allah’a mahsustur!” Fakat onların çoğu (bunun ne demek olduğunu) bilmezler.
       26. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a aittir. Şüphesiz Allah zengindir (kimsenin övgüsüne muhtaç değildir ama) bütün övgüler yalnız O’na mahsustur!

       “Şüphesiz Allah zengindir” yani, O hiçbir şeye muhtaç değil ve hiçbir zaman da olmayacaktır ama her şey her zaman O’na muhtaçtır ve muhtaç olmaya da devam edecektir. Bir insan günde ortalama yetmiş bin defa nefes alıp vermektedir. Demek sadece soluk alıp vermek için bir günde yetmiş bin defa Allah ihtiyacımızı karşılıyor. Diğer ihtiyaçları da buna kattığımız zaman kimin neye ne kadar muhtaç olduğunu çok iyi anlarız.

       27. Yeryüzündeki bütün ağaçlar (birer) kalem, denizler de (mürekkep olsa), sonra (bunlara) yedi (kat daha) deniz (mürekkep olarak) eklense (bunlar yazmakla tükenir ama) Allah’ın (ilmini, kudretini, nimetlerini, merhametini, yazgılarını ifade eden) kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Çünkü Allah mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
Bkz. 18/109

       “Yedi kat deniz” ifadesi çokluktan kinayedir. Yani yeryüzündeki okyanuslar (mürekkep) olsa, sonra bunlara pek çok okyanus daha eklense yine de Allah’ı anlatmaya yetmezdi. “Allah’ın kelimeleri” deyimi; Allah’ın “ol emri” ile yarattığı her şeyi ve onların hayatlarının devam etmesi, koyduğu kanunları ve yaratma gücünü ifade etmektedir.

       28. (Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz, ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah (her şeyi) hakkıyla işitendir, (her şeyi) hakkıyla görendir.
       29. Bilmez misin gündüzü kısaltarak geceyi uzatan ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatan Allah’tır. O, her biri belirlenmiş bir vade içinde (kendi ekseni etrafında) hareketini sürdüren Güneş’i ve Ay’ı (kendi yasalarına) tabi kılmıştır. Ve bilmez misiniz ki, Allah yaptığınız her şeyi en ince ayrıntısına kadar iyi biliyor! Bkz. 22/61 ve dipnotu.

       30. Gerçek budur. Yalnızca Allah, Mutlak hakikattir ve insanların O’nun dışında yalvarıp yakardığı her şey bütünüyle batıldır. Gerçekten Allah, çok yücedir, çok büyüktür!
       31. (Allah’ın) âyetlerinden bazılarını size göstermesi (ve işlerinizi kolaylaştırması) için, Allah’ın lütfuyla denizde akıp giden gemileri görmüyor musun? Elbette bunda, sıkıntılara göğüs geren ve (Allah’a karşı) derin bir şükran duygusu taşıyan herkes için mesajlar vardır.
       32. (Güvenli ortamlarda Allah’ı unutanlar, denizde gemilerle seyahat ederlerken) onları kara bulutlar gibi dalgalar kuşattığı zaman (o anda) bütün içtenlikleriyle yalnız Allah’a yalvarırlar. Fakat Allah onları karaya çıkarıp kurtardığı zaman, içlerinden bir kısmı yolun ortasında (inanmakla inkâr etmek arasında) bocalar. Zaten Bizim ayetlerimiz karşısında zulüm ve nankörlükte sınır tanımayanlardan başkası ayak diremez.
        33. Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Hiçbir anne-babanın çocuğuna yarar sağlayamayacağı ve hiçbir çocuğun da anne-babasına fayda veremeyeceği günden sakının (ona göre hazırlık yapın)! Şüphesiz Allah’ın vadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın! O aldatıcı (şeytan) da Allah’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın! Bkz. 4/120, 14/22, 35/5, 57/14

       “Kimsenin kimseye faydasının dokunamayacağı günden sakınmak” sadece o günün dehşetinden korkmakla ya da salt bir ahiret inancıyla olmaz. Kimseden şefaat ve medet devşirme imkânının olmayacağı, herkesin sadece kendi yaptıklarına göre değerlendirileceği bilinciyle o güne hazırlık yapmakla olur. “O gün kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacak!” (Abese 80/34-36) “… O gün artık ne aralarındaki kan bağları işe yarayacak ne de birbirlerine soru sorabilecekler!” (Mü’minun 23/101) Bu ayetler o gün, kişinin ne kadar yalnız kalacağını göstermeye yeter. Birileri ne kadar şefaat ve himmet reklamcılığı yaparsa yapsın mahşerde insan sadece yaptıklarıyla ve yalnız başına Allah’ın huzurunda olacaktır. Allah’tan başka ona hiç kimsenin yardım etmek hakkı ve yetkisi olmayacaktır.
       “Şeytanın Allah’la aldatması”; “Allah affedicidir, Allah’ın rahmeti geniştir, O her türlü günahı bağışlar, nasıl olsa bir gün tevbe edersin” gibi aldatmacalarla şeytanın insanları günaha teşvik etmesidir. Daha özet bir ifade ile; şeytanın Allah’ın affediciliğini istismar ederek insanları aldatmasıdır.

       34. Şüphesiz ki kıyametin kopuş saatiyle ilgili bilgi sadece Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah elbette her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden hakkıyla haberdardır.

       Bunlara, “Mugayyebât-ı Hamse” yani “insanların bilemediği beş şey” denmiştir. “Kıyametin ne zaman kopacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, rahimlerdekinin erkek mi dişi mi olacağını, kişinin yarın ne kazanacağını ve kişinin nerede öleceğini Allah’tan başka kimse bilmez” denmiştir. Oysa ayette, “yağmurun ne zaman yağacağını, rahimlerdekinin dişi mi erkek mi olacağını siz bilemezsiniz” demiyor. “Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir” diyor. Rahimlerdekinin bilgisi cinsiyet içerikli de değildir. Onun doğup doğmayacağı, doğarsa fıtrî yeteneklerinin ve vasıflarının nasıl olacağı, ayrıca hayatta nasıl bir rol alabileceği hususlarını da kapsıyor. Ama diğer üçüyle ilgili olarak; “kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi yalnızca Allah’a aittir”, “hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez” ve “hiç kimse nerede öleceğini de bilmez” buyuruyor. Dolayısıyla havanın yarın nasıl olabileceğini tahminle ve rahimlerdeki çocukların cinsiyetlerini ultrasonografi yoluyla tespitle kimse Kur’an’ın aciz bırakılacağını düşünmesin! Dünya yaşlandıkça Kur’an gençleşecektir ve her geçen gün Allah’ın mucizesi olduğu daha da iyi anlaşılacaktır.