Fatiha suresi, Mekke döneminde inmiş olup 7 ayettir. Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi olduğu için “Başlangıç” anlamına gelen “Fatiha” adını almıştır. Fatiha sûresi ile kişi yaratılmışlar içindeki müstesna konumundan dolayı Allah’a hamd eder. Hayatı boyunca Allah’tan başka hiçbir varlığa kulluk etmeyeceğine dair söz verir. Ömrünün sonunda dünyadaki yaşantısına göre karşılık alacağı inancıyla Allah’ın huzurunda saygıyla boyun eğdiğini bildirir. Allah’la ve diğer yaratılmış bütün varlıklarla doğru ilişki kurup huzura kavuşması için Allah’tan yardım ister.
1. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“Besmele”, Tevbe sûresi hariç bütün sûrelerin başında yer almakta olup Fâtiha sûresinin 1. âyetini oluşturmaktadır. Bu nedenle 1. âyet olarak numaralandırılmıştır. Besmele, bütün diğer örneklerde sûrelerin başında yer alır fakat âyet sayılmaz.
“Rahmân”, bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran; Rahîm”, yarattığı varlıkları farklı nimetlerle besleyen ve bu beslenme işini sonsuza dek devam ettiren anlamındadır. Başka bir ifade ile; Allah’ın varlığı kavramında mündemiç bulunan ve ondan ayrılması imkânsız olan merhameti Rahmân ile; bu merhametin varlık âlemi üzerindeki tezahürü yani mahlukata yansıması ve karşılık bulması ise Rahîm ile ifade edilir.
2. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
Hamd; sözlükte iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme ve övme manasına gelir.
Terim olarak Hamd, bütün övgü türlerini içerip sevgi ve saygıyla Allah’a yönelmeyi ifade eder. Bu bakımdan “hamd etmek”, takdir ettiği her işi en iyi şekilde yaptığı için kulların Allah’a karşı memnuniyetlerini bildirmeleri demektir. Daha özet bir ifade ile hamd etmek; bir nimete karşı insanın şükür duygularıyla Allah’ı tazim etmesidir.
Hamd; aynı zamanda görülen ve görülmeyen, bilinen ve bilinmeyen âlemlerdeki tüm varlıkların niteliklerinin Allah’ın bir tecellisi olduğu hakikatini anlatır. Kur’an’da; yerde ve gökte (Rum, 30/18), dünya ve âhirette (Kasas, 28/70) her türlü övgünün Allah’a ait olduğu bildirilmiştir. “Hamd” kelimesi, Allah’a nispet edilmiş olarak Kur’an’da 43 yerde geçmektedir. Ayrıca, 17 âyette de Allah’ın ismi olarak “Hamid” diye yer almaktadır.
“Rab”; bir şeyin sahipliğini yapma ve bunun gereği olarak da o şey üzerinde otorite kurma ve o otoriteyi sonuna kadar devam ettirme anlamlarını içerir. Kur’an’da dokuz yüzden fazla yerde tekrarlanmıştır. “Âlemlerin Rabbi” demek; âlemi düzene koyan, bütün varlıkları yöneten, terbiye eden, hayatı idame ettiren ve yaratılanlar üzerinde her türlü tasarrufu ve otoriteyi elinde bulunduran demektir. Kur’an’da 61 yerde geçen “el-âlemin” terimi hem maddi hem de manevi anlamdaki bütün varlık kategorilerini gösterir.
3. (O) Rahman’dır (ezelde bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran, sevdiğini, sevmediğini ayırt etmeksizin bütün varlıklara merhameti olandır). Rahîm’dir (verdiği farklı nimetlerle yarattığı varlıkları değişik şekillerde besleyen ve bu besleme işini devam ettirendir).
4. (O) yargı (mükâfat ve ceza) gününün sahibidir. Bkz. 4/36, 9/31, 51/56
5. (Ey Rabbimiz!) Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.
6-7. Bizi doğru yola, kendilerine (lütuf ve ikramda bulunarak) nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil. Bkz. 4/69 ve Allah’ın gazabına uğramış ve yok olup gitmiş kavimleri anlatan onlarca âyet.
Doğru yolda olmak sadece dua ile olmaz. Allah’tan doğru yola iletilmeyi dilerken, insanın doğru yolu bulma ve o yolda kalma konusunda kendisine yaratılıştan verilen akli ve maddi nimetleri Allah’ın istediği şekilde kullanması şarttır ve ahlâkî bir sorumluluktur.
Âyette geçen “gazaba uğramışlar” ifadesi, Allah’ın mesajından tam haberdar olan, onu anlayan fakat hakka karşı direnerek kendilerini Allah’ın rahmetinden yoksun bırakanları; “sapmışlar” ifadesi ise, Allah’ın mesajına muhatap olduğu halde mesajın gerçekliğini kabul etmeyecek kadar özünden uzaklaşmış, soysuzlaşmış, dejenere olmuş ve yobazlaşmış kimseleri işaret etmektedir.