Saff suresi, Medine döneminde inmiş olup 14 ayettir. Sure adını, dördüncü ayette geçen ve saf/dizi anlamına gelen “Saff” kelimesinden almıştır. Sûrede müminlere sözleriyle fiillerinin tam bir uyum içinde bulunmadığı, Allah katında en tiksinti verici şeyin hayata geçirilmeyen eylemlerin söylenmesi olduğu hususunda uyarı yapılıyor. Hz. Mûsâ’ya kavmi tarafından yapılan eziyet örnek gösterilerek Müslümanların da kendi peygamberlerini üzmemeleri gerektiğine işaret ediliyor. Hz. İsa’nın önceki ilâhî kitap olan Tevrat’ı tasdik ettiği ve kendisinden sonra gelecek olan övülmüş bir resulü müjdelediği belirtiliyor. Allah’ın hiçbir zaman sönmeyecek olan nurunu söndürmeye kalkışanların en büyük zalimler olduğu ifade edilen sûrede Allah’ın inkârcılar istemese de nurunu tamamlayacağı bildiriliyor. Mü’minlerin cihada çağrıldığı sûrede, bağımsızlıklarını elde ederek malları ve canlarıyla cihad ettikleri takdirde uzun bir zaman geçmeden Mekke’yi fethedeceklerinin müjdesi veriliyor. Ayrıca Allah’ın dinini yaymak için Hz. İsa ile havârileri arasındaki mânevî bağ örnek gösterilerek Müslümanların da bütün imkân ve gayretleriyle Allah’ın dinine destek olmaları isteniyor.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder (O’nun verdiği vazifeyi icra ederek O’na karşı sorumluluğunu yerine getirir). O, mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
2. Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
Bu uyarı, daha önce Allah ve Resulü yolunda canlarını vermeye ve her türlü fedakârlığa hazır olduklarını söyleyen ve Uhud savaşında bozguna uğrayınca mevzilerinden geri çekilen Müslümanlara yapılmıştır. Ancak Kur’an’daki tarihsel referansların tümünde sıkça görüldüğü gibi bu ayet de genel bir muhteva taşımaktadır ve bu hüküm bütün zamanlar ve şartlar için geçerlidir. İnsanın söyledikleri ile yaşadıkları örtüşmeli. Ne söylüyorsa onu yapmalı ne yapıyorsa onu söylemeli yani bir türlü söyleyip, başka türlü yapmamalıdır.
3. Bilin ki, yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!
İnsanın yaşamadıklarını başkalarına önermesi Allah’ nazarında en tiksinti verici şeylerdendir. Tebliğin etkili olması, temsilin gücüne bağlıdır. Temsil ettiklerinizle ortaya koyduklarınız çelişiyorsa, faydalı olmayı bırakın gülünç duruma düşersiniz ve bugün olduğu gibi temsil ettiğiniz davaya zarar verirsiniz. Bu anlamda, bugün İslam’ın anlaşılmasında engel teşkil eden unsurlardan bir tanesi ve belki de en önemlisi Müslümanların ortaya koyduğu tutarsız hayattır yani söyledikleriyle yaptıklarının çelişmesidir. Ömrünün büyük bir kısmını Kur’an okuyarak geçiren ve fakat Kur’an’ı anlamaya çalışmayan ve yaşadıklarını Kur’an’a giderek sorgulamayan bir Müslüman temsil anlamında İslam’ın önünde bir engeldir. Bu konuda Bakara 2/44’e de bakabilirsiniz.
4. Doğrusu Allah, (taşları birbirine kenetlenmiş) kurşundan bir bina gibi, Kendi yolunda saflar halinde savaşanları sever.
Allah, mü’minlerin “birbirine kenetlenmiş kurşundan bir bina gibi” ümmet bilinciyle yeryüzünde Allah’ın dinini yaymak için sorumluluk alan Müslümanların, vahiy ile iç dünyalarını, ruhlarını ve vicdanlarını arındırarak, fiilleriyle inançlarının uyumlu olduğu bir toplum olmalarını istiyor. Çünkü kaliteli ve verimli insanlar ancak niteliği yüksek, ulvî hedefleri olan, faziletli amaçları bulunan bir toplum içinde yetişebilir. İslam’ın yeryüzünde varlık göstermesi, ancak kendi sınırları içinde yaşayan, hareket eden, çalışan, üreten, sorumluluk alan, hayatını vahiy ile şekillendiren, sağlam bağları bulunan, sağlıklı ilkeleri olan, aynı zamanda toplumsal bir hedefi, ülküsü olan güvenilir bir toplumla mümkündür. İslam bir aksiyon dinidir. Aksiyon ve faaliyet yoksa İslam da yok demektir. Onun için İslam, bir kenara çekilmiş, her biri kendi başına bir mabette Allah’a ibadet eden tek tek bireylerin dini olamaz.
5. Bir zamanlar Musa kavmine: “Ey kavmim! Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde neden bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Onlar (Musa’ya itaat etmemekle) yoldan sapınca Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Çünkü Allah, hakkın sınırlarını çiğneyen toplumu (fasıklık yolunu tercih ettikleri müddetçe) doğru yola iletmez.
6. Bir zamanlar Meryem oğlu İsa: “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, övülmüş bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara akli ve nakli deliller getirince: “Bu, apaçık bir sihirdir” demişlerdi.
Yuhanna İncili’nde (16/7) Hz. İsa’dan sonra geleceği belirtilen ve “Faraklit” olarak geçen “daha çok övülmüş” anlamındaki “Ahmed” kelimesi, Türkçe’ye “teselli edici” olarak tercüme edilmiştir. Orada şöyle denilmektedir: “Size gerçeği söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü gitmezsem, teselli edici gelmez.” Bu söylem, M.S. 496 yılına kadar kiliselerde okunan Barnabas İncili’nde yer almıştır. Ancak bu İncil’in orijinal metni şimdi ortada olmayıp sadece 16. yüzyılın sonlarındaki bir İtalyanca tercümesi bulunmaktadır.
Ayette geçen “Ahmed” kelimesini isim olarak değil de “övülmüş” anlamında sıfat olarak alırsak daha doğru olur. Çünkü Kur’an’da bulunan “isim” kelimeleri genelde sıfat olarak geçer. “Azamet ve ikram sahibi olan Rabbinin ‘adı’ ne yücedir” (Rahman, 55/78) derken, yüce olan Rabbin kendisidir, sıfatlarıdır. “Kudret sahibi Rabbinin ‘ismini’ tesbih et!” (Vakia, 56/74, 96, Hakka, 69/52) ayetlerinde tesbih edilen Allah’ın ismi değil, kendisidir. “Eğer O’nun ayetlerine iman ediyorsanız, Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin.” (En’am, 6/118) Ayette geçen; Allah’ın adından maksat Allah’ın şanıdır, kendisidir. Yani “Allah için kesilen hayvanlardan yiyin” demektir. “Rabbinin adını anıp namazı dosdoğru kılan kurtuluşa ermiştir.” (Â’la, 87/15) Ayette “Rabbinin adını anmak” ifadesi “Rabbiyle beraber olmak” anlamındadır. “İsim” kelimesinin çoğulu olan “Esma” da Kur’an’da genelde “sıfatlar” olarak kullanılmıştır. “Allah, Âdeme bütün varlıkların isimlerini öğretti.” (Bakara, 2/31) burada Âdeme öğretilen varlıkların adları değil, sıfatlarıdır, nitelikleridir, özellikleridir. “En güzel isimler/sıfatlar O’nundur.” (Taha, 20/8) derken burada güzel olan Allah’ın sıfatlarıdır.
Nitekim Hz. Peygamberin adı “övülmüş” anlamında “Muhammed” dir. Muhammed ismi Kur’an’da dört ayrı yerde Hz. Peygamber için kullanılmıştır. Ali İmran 3/144, Ahzab 33/40, Muhammed 47/2 ve Fetih 48/29
7. İslâm’a çağrıldığı halde, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir (söyler misiniz)? Allah, zalimler topluluğunu (zulme devam ettikleri müddetçe) doğru yola erdirmez.
8. Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla (boş laflarıyla) söndürmek isterler. Hâlbuki inkârcılar istemese de Allah, nurunu tamamlayacaktır.
9. Çünkü müşrikler istemese de dinini bütün dinlere üstün kılmak için resulünü hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Bkz. 9/33, 48/28
10. Ey inananlar! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak kârlı bir alışveriş göstereyim mi size?
11. Allah’a ve Resulüne inanır ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla gayret gösterirseniz (elem dolu azaptan kurtulursunuz). Eğer bilirseniz bu sizin için (her şeyden çok) daha hayırlıdır.
12. (Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirsin. İşte bu en büyük kurtuluştur.
13. Sizi mutlu ve memnun edecek bir nimet daha var! Allah’tan bir yardım ve yakın bir zafer! (Ey Resul, bunları) İnananlara müjdele!
14. Ey inananlar! Allah’ın (dininin) yardımcıları (hizmetçileri) olun! Meryem oğlu İsa’nın havarilere: “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kim (olacak)?” diye sorduğunda, havariler; “Allah’ın (dininin) yardımcıları bizleriz” dedikleri gibi (siz de öyle deyin ve Allah’ın dininin yardımcıları olun!). Sonuçta İsrailoğullarından bir kısmı iman etmiş, bir kısmı da inkârda direnmişti. Nihayet Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı desteklemiştik de onlar düşmanlarına üstün gelmişlerdi. Bkz. 3/52, 5/111
Hz. İsa’ya herkesten önce inanan ve ona yardımcı olan on iki samimi insana “Havariler” denmektedir. Havariler bu ayetle beraber Kur’an’da üç ayrı yerde geçmektedir. “İsa onlardaki inkârcı ve inatçı tavrı sezince (etrafındaki mü’minlere): “Allah’ın dini için (zalimlere karşı başlattığım mücadelede) yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Biziz Allah’ın dininin (ve elçisinin) yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak Müslümanlarız/tüm benliğimizle Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” (Ali İmran 3/52) “Hani Havarilere: “Bana ve Resulüme iman edin” diye ilham etmiştim. Onlar da: “İman ettik, Hakk’a teslimiyet gösterdiğimize sen de şahit ol” demişlerdi.” (Maide 5/111)