Mücadele suresi, Medine döneminde inmiş olup 22 ayettir. Sure adını, birinci ayette geçen ve “mücadele etmek/tartışmak” anlamına gelen “tücâdilü” kelimesinden almıştır. Sûrede Câhiliye döneminin âdeti olan zihâr adlı boşamanın kaldırıldığı ve bu tarzda boşama ifadesi kullanan kocanın kefâretle mükellef tutulacağı ifade ediliyor. Allah’a ve resulüne muhalefet edenlerin onur kırıcı yenilgiye mâruz kalacakları, işledikleri kötü fiillerin cezasının Allah tarafından mutlaka verileceği bildiriliyor. İnananlara lobicilik faaliyetleri için meclisler oluşturmaları konusunda tavsiyelerde bulunuluyor. “Şeytanın taraftarları” diye nitelendirilen münafıkların da inkârcılar gibi ziyana uğrayacaklarının ifade edildiği sûrede Hak-bâtıl mücadelesinde Allah’ın ve peygamberinin mutlaka galip geleceği belirtiliyor. Allah’ın kalplerine imanı nakşettiği müminlerin Allah’tan yana oldukları müddetçe Allah’ın onlardan razı olacağı, onların da Allah’tan hoşnut olacağı ifade ediliyor.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
1. (Ey Resul!) Kocası hakkında seninle tartışan (hüküm için direnen) ve Allah’a şikâyette bulunan (kadın)ın sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Çünkü Allah gizli açık bütün konuşmaları işitir, bütün yaptıklarınızı bilir.
Kocası “zihâr” yapan bir kadın, Hz. Peygambere gelerek kocasını şikâyet etmiş ve “zihâr” yoluyla kocasından boşanarak çocuklarından ayrılmasını ve yuvasının dağılmasını istememişti. Bilindiği gibi cahiliye devri geleneğinden olan “zihâr”, bir adamın karısına: “Sen bana anamın sırtı gibisin/annem kadar haramsın” demek suretiyle kadının o erkeğe haram olması âdetidir. Hz. Peygamber de kadına: “Sen ona haramsın” deyince, yuvasının dağılmasını istemeyen kadın Hz. Peygamberle tartışmaya başlamıştı. Bunun üzerine gelen bu ayetlerle cahiliye devrinden kalan “zihâr” geleneği kaldırılmış oldu.
2. İçinizden “zihâr” yaparak (sen bana anamın sırtı gibisin/annem kadar haramsın demek yoluyla) eşlerinden ayrılmağa kalkışan kimseler bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Anaları, ancak onları doğurmuş olanlardır. Bununla beraber onlar gerçekten çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar. Muhakkak ki Allah çok affedendir, çok bağışlayandır.
3. Eşlerinden zihâr yaparak (sen bana annem kadar haramsın diyerek) ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azad etmeleri (tutsak bir insanı özgürlüğüne kavuşturmaları) gerekir. İşte (yaptığınız yanlışa karşı ceza olarak) sizden istenen budur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
4. Ancak kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce art arda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar, (cahiliye âdetlerinden vazgeçerek) Allah’a ve Resulüne hakkıyla iman ettiğinizi ispat etmeniz için gereklidir. İşte bunlar Allah’ın çizdiği sınırlardır. (Bu sınırları) inkâr edenler için elem dolu bir azap vardır.
5. Allah’a ve Resulü’ne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Oysa (bu konularda) Biz apaçık ayetler indirdik. İşte (bu ayetleri) inkâr eden (ve Hakka karşı direnen)ler için alçaltıcı bir azap vardır.
6. O (kıyamet) gün(ü) Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine (bütün ayrıntılarıyla) haber verecektir. Kendileri yaptıklarını unutmuş fakat Allah (onların yaptıklarını) kaydetmiştir. Zira Allah her şeye ayrıntısıyla şahittir.
7. Göklerde olanları da yerde olanları da Allah’ın bildiğinin farkında değil misin? Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar, O, mutlaka onlarla beraberdir. Sonra, kıyamet günü, yaptıklarını onlara haber verecektir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.
8. Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o menedildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah işlemek, düşmanlık etmek ve resule karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selamlamadığı gibi selamlıyorlar (“Es-selâmü Aleyküm” yerine, üzerine ölüm olsun manasına gelen “Es-Sâmü Aleyküm” diyorlar). Üstelik kendi aralarında; “söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!” diy(erek de alay ediy)orlar. Cehennem onların hakkından gelecektir! Onların hepsi oraya (mutlaka) atılacaklardır. Ne kötü varış yeridir orası (bir bilseler)!
O günün Yahudilerinin ve münafıkların bir kısmı, Hz. Peygamber’le karşılaştıkları ya da yanına geldikleri zaman: “Size ölüm olsun” anlamına gelen “es-Samü-Aleyküm Ya Ebe’l Kasım” derlerdi ve böylelikle “es-Selâmü Aleyküm” ün telaffuzunu bozarak duyanların kendilerinin selam verdiğini zannetmelerini sağlarlardı. Hz. Peygamber de onların bu saygısız ve kaba davranışlarına karşı “size olsun” anlamına gelen “Aleyküm” şeklinde mukabelede bulunurdu. Yani “size de ölüm olsun” derdi. Onlar bu şekildeki çirkin kelime oyunlarını zaman zaman Hz. Peygamberin arkadaşlarına da yaparlardı.
9. Ey inandıklarını iddia edenler! Siz baş başa gizlice konuştuğunuz zaman, günahı, düşmanlığı ve resule itaatsizliği fısıldamayın! İyiliği konuşun ve takva üzere bir araya gelin. Huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Bkz. 4/114
10. (Meşrû konularda olmayan) kulis ve toplantılar, mü’minleri üzmek için şeytanın telkin ettiği davranışlardır. Aslında (münafıkların fısıldamaları), Allah’ın izni olmaksızın mü’minlere asla zarar veremez. Onun için inananlar yalnızca Allah’a güvensinler.
11. Ey inananlar! Size: “lobicilik faaliyeti için meclisler oluşturun!” denildiği zaman faaliyete geçin ki, Allah da sizin önünüzü açsın (sizi desteklesin). Ve size: “(Hakka hizmet için) ayağa kalkın!” denilince de harekete geçin ki, Allah, sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin! Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
“Tefessahû fil-mecalis” cümlesine “meclislerde yer açın!” anlamı verirsek ayetin vermek istediği mesajın alanını daraltmış oluruz. Meclislerde yer açmaktan kasıt, lobicilik faaliyetleri için toplantı yerleri oluşturmaktır.
12. Ey inananlar! Resul’le baş başa (özel olarak) görüşmek istediğinizde, bu hususî görüşmenizden önce (çevrenizdeki muhtaçlara) bir sadaka verin. Bu sizin yararınıza olacak ve sizin (iç) temizliğinizi sağlayacaktır. Ama buna gücünüz yetmezse (bilin ki) Allah çok affedicidir, merhameti ve ihsanı boldur.
Yeni iman etmiş bazı varlıklı Müslümanlar, Hz. Muhammed’i gerekli, gereksiz meşgul ediyorlardı. Bundan hem Hz. Peygamber hem de diğer Müslümanlar rahatsızlık duyuyordu. Bu durumun önüne geçmek ve Hz. Muhammed’i rahatlatmak için bir tedbir olarak Allah Hz. Peygamber’le her özel görüşmeyi karşılıksız yardıma bağlamıştı. Çoğu zaman yanlış anlaşılmalara sebep olan ve fakat tatbik döneminde birçok hikmeti bulunan bu uygulama bir sonraki ayetle kaldırılmıştır.
13. Baş başa konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Sizler bunu yapamayınca Allah da sizden bu yükümlülüğü kaldırdı. Şu hâlde namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah’ın ve Resulünün emirlerine uyun! Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
14. Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bile bile yalan yere yemin ediyorlar.
Burada gazaba uğrayan toplum, müminlerle Yahudiler arasında söz taşıyıcılığı yapan, inananların sırlarını Yahudilere taşıyarak Müslümanların zayıf düşmesi için gayret gösteren münafıklardır.
15. Allah, onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!
16. Onlar yeminlerini kalkan olarak kullanıp (insanları) Allah’ın dininden alıkoydular. Bunun için onlara alçaltıcı bir azap vardır.
17. Ne dünyalık servetleri ne de soy sopları onları Allah’(ın azabın)a karşı koruyamayacaktır. Onlar cehennemliktirler. Hem de orada devamlı kalacaklardır.
18. Allah’ın onların tümünü tekrar dirilteceği gün, (şimdi) senin önünde yemin ettikleri gibi, haklı oldukları zannıyla O’nun önünde de yemin edecekler. İyi bilin ki onların işi gücü yalan söylemektir. Bkz. 6/22-23, 16/28
19. Şeytan onlar üzerinde egemenlik kurmuş ve onlara Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanlardır.
20. Allah’a ve Resulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) meydan okuyanlar var ya, işte onlardır en zelil ve en alçak olanlarla aynı safı paylaşanlar.
21. Çünkü Allah: “Ben ve resullerim elbette galip geleceğiz” diye hükmetmiştir. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, her şeyin mutlak galibidir. Bkz. 9/33, 37/171-173
22. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir topluluğu, Allah’a ve Resulüne karşı duran hiç kimse ile isterse o kimseler babaları, çocukları, kardeşleri yahut akrabaları olsun, karşılıklı sevgi ve dostluk içinde göremezsin. Çünkü Allah inananların kalplerine imanı nakşetmiş ve onları katından bir ruh (vahiy) ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecek ve onlar orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın tarafında olanlardır. Ve iyi bilin ki, kurtuluşa erenler de Allah’ın tarafında yer alanlardır.
Bkz. 3/28, 4/139, 144, 5/51, 57, 9/23, 19/81, 29/25, 60/1
Allah’a ve ahirete inananla Allah’a ve Resulüne karşı duran isterse birbirinin en yakını olsun aralarında dostluk ve sevgi göremezsin. Çünkü kan ve yakınlık bağları iman bağıyla örtüşmediği zaman kopuverirler. Ama kan ve yakınlık bağlarından soyutlanarak inanç bağına sarılanlar yani iman kardeşleri asla birbirlerinden kopmazlar.