Yasin Suresi Mekke döneminde inmiş olup 83 ayettir. Sure adını birinci ayeti oluşturan “Ya-Sin” harflerinden almıştır. Sûrede Hz. Peygamberi yalanlayan Kureyş kabilesi, Antakya halkına gönderilen elçiler, Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren deliller, öldükten sonra dirilme ve insanın ahlâkî sorumlulukları konu ediliyor. İslâm akaidinin üç esasını teşkil eden tevhid, nübüvvet ve âhiret konuları işleniyor. Tabiatın mükemmel kuruluşu ve işleyişinden deliller getiriliyor. Hz. Peygamberin nübüvvetinin ispatı ve Kur’an’ın vahiy ürünü olduğu ve Kur’an’ın gafletten kurtulamayan kitleleri uyarmak amacıyla Allah tarafından gönderildiği ifade ediliyor. Kalplerini ilâhî gerçeklere açmak istemeyen insanların bütün uyarılara rağmen iman etmeyecekleri bildiriliyor. Ayrıca sûrede yeryüzünün besleyici özelliğine, gece ile gündüze, güneşle ay arasındaki düzene, yeryüzündeki bitki örtüsüne, canlılar arasındaki tozlaşma ve döllenmeye, gemilerin denizde batmadan yürütülmesine temas edilerek Allah’ın kudretine dikkat çekiliyor. Kur’an’ın ölüleri değil, hayatta olanları uyarmak için geldiği ve onun bir şair sözü değil vahiy ürünü olduğu zikrediliyor. Kıyametin ansızın kopacağı bildirildikten sonra cennetten bazı tasvirler veriliyor, cehennemliklerin bedbahtlığına dikkat çekiliyor.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1. Yâ, Sîn.
“Ya-Sin” harfleriyle ilgili 2/1 dipnotuna bakabilirsiniz.
2-3-4. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a yemin olsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere gönderilen (nebi)lerdensin.
5-6. Bu (Kur’an, yakın) ataları (ve kendileri) uyarılmadığı için doğru ile eğrinin ne olduğundan habersiz kalmış bir toplumu uyarman için, mutlak güç sahibi, rahmeti bol olan (Allah tarafından) sana indirilmiştir.
7. Andolsun ki, onların çoğu üzerine (inkârda diretmeleri ve isyana devam etmeleri yüzünden) o söz (azap emri) hak olmuştur. Artık onlar (uyarsan da uyarmasan da) iman etmezler.
8. Biz, (kötü niyet ve eylemlerinden dolayı) onların boyunlarına çenelere kadar dayanan halkalar geçirdik. Bu sebeple başları (ve burunları) yukarıya kalkıktır (küstahça böbürlenmeleri yüzünden Hakka boyun eğmezler).
9. Biz, onların (âdeta) önlerine bir set ve arkalarına bir set koyduk, böylece onları her taraftan kuşattık. Artık onlar (gerçekleri) görmezler.
Bu ayet, inkârcıların akıl tutulmasını ortaya koymaktadır. Yani inanmaya niyetleri olmayan inkârcılar ne tamamen geri dönebiliyorlar ne de geleceklerini görebiliyorlar. Tutarsız ve inatçı tavırlarıyla küfür bataklığında boğulup gidiyorlar.
10. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. Bkz. 2/6 ve dipnotu.
11. Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyan ve insan kavrayışının ötesinde bulunmasına rağmen Rahman (olan Allah’)a yürekten saygı duyan kişiyi uyarabilirsin. İşte o kimseyi bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele!
12. Şüphesiz biz, ölüyü yeniden hayata döndüreceğiz ve onların gelecek için yaptıkları her türlü (eylemi) ve geride bıraktıkları bütün (iyi ve kötü) işleri kayda geçireceğiz. Zira biz, her şeyin kaydını tarifsiz ve emsali olmayan bir ana (bellek)te tutuyoruz.
Bu ayetten anlıyoruz ki; insan için, öldükten sonra da geride bıraktığı faydalı ve zararlı eserler, insanlığa örnek teşkil edecek olumlu ya da olumsuz davranışlar sevap ya da günah kaynağı olmaya devam ediyor. Yani arkada bırakılan eser; hastane, huzur evi, çeşme, okul, yurt, cami, yol, köprü vs. gibi insanların ihtiyaçlarına hizmet ediyorsa sevap kazandırmaya; kötülük ve şer üretiyorsa o takdirde de günah kazandırmaya devam ediyor.
13. (Ey Resûl!) Onlara, elçilerin geldiği o şehir halkını örnek ver.
14. Biz onlara iki (elçi) gönderdik, onları yalanladılar. Bunun üzerine (onları), üçüncü bir (elçi) ile destekledik. Bu (elçi)ler: “Bakın, biz size (Allah tarafından) gönderilen elçileriz” dediler.
Müfessirler, bu kasabanın kimliği konusunda çeşitli yorumlar yapmışlardır. Oranın Antakya olduğunu söyleyenler olduğu gibi, kıssanın tamamen bir temsil olarak anlatılmış olabileceğini yorumlayanlar da vardır. Kur’an’da mevcut kıssaların çoğunda olduğu gibi yerleri ve hitap edilen insanları bilinmeyen bu kıssadan amaç da tarihî bilgi vermek değil, içinde barındırdığı ve tüm insanlığa ışık tutacak ibret dolu mesajlardır.
15. Onlar şöyle dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahman, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
16. (Elçiler ise:) “Rabbimiz biliyor ki, hakikaten biz, (Allah tarafından) size gönderilmiş elçileriz.
17. Bizim üzerimize düşen, yalnızca apaçık tebliğdir” dediler.
18. (Bunun üzerine şehirliler) dediler ki: “Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işe bir son vermezseniz, sizi öldüresiye taşa tutar ve sizi keyfimizce şiddetli bir biçimde cezalandırırız.”
19. Elçiler de: “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır, siz, haddi aşan bir kavimsiniz!” dediler.
20. Derken şehrin en ileri gelenlerinden bir adam koşarak gelip şöyle dedi: “Ey topluluk, bu elçilere uyunuz!”
21. “(Vazifelerine karşılık) sizden hiçbir ücret istemeyen (bu) kimselere uyun! Onlar doğru yoldadır.” Bkz. 6/90, 23/72, 25/57, 34/47, 38/86, 42/23
Burada elçiler, elçilere karşı gelenler ve elçileri destekleyenler olmak üzere üç sınıf insandan bahsedilmektedir. Bu kıssadan anlıyoruz ki içinde yaşadığımız toplum Kur’an’ın mesajından habersiz yaşıyorsa derhal elçi görevi üstlenmeliyiz. Elçi olamıyorsak bu görevi üstlenenlere destek vermeliyiz. Birileri mutlaka düşman olarak karşımıza çıkacaktır ama bıkmadan, korkmadan, geri adım atmadan, kararlı ve tutarlı bir şekilde yolumuza devam etmeliyiz. Zira bu yol bize Hz. Peygamberden miras kalmıştır ve bu yolun en büyük destekçisi ve koruyucusu Allah’tır. O’nun desteğinin olduğu yerde kaybetme, geri adım atma, endişe, kaygı, hezimet yoktur.
Eğer doğru yolda olduğumuzu düşünerek hezimetler yaşıyorsak ya imanımızda ya gittiğimiz yolda ya da amellerimizde bir problem vardır. Unutmayalım ki; Hz. Peygamberin ve dava arkadaşlarının hayatında -yaptıkları ufak tefek hatalar yüzünden bazı kayıpların dışında- hezimet hiç olmamıştır. Ayrıca bilmeliyiz ki; her durumda haktan yana yer almamız gerekirken hakla batıl arasında bir çizgide yer alırsak işte o zaman hüsrana uğrayanlardan oluruz.
22. “Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”
23. “O’ndan başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek istese, onların arka çıkması bana hiçbir fayda sağlamaz ve (onlar) beni kurtaramazlar.”
24. “(Eğer böyle yaparsam) o vakit ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”
25. “Doğrusu ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”
26-27. (Kavmi tarafından taşlanarak ölüme giden o kimseye:) “Cennete gir” denildi. (O da:) “Keşke, Rabbimin beni bağışladığını ve cennetle ikram edilenlerden kıldığını kavmim bilseydi!” dedi.
28. Ve o(nun öldürülmesin)den sonra kavminin üzerine (onları yok etmek için) gökten bir ordu indirmedik, indirme gereği de duymadık.
29. Sadece korkunç bir ses oldu, hemen sönüp gittiler (onlardan hiçbir eser kalmadı).
30. Yazıklar olsun şu kullara ki, kendilerine ne zaman bir resul gelecek olsa, onu alaya alırlardı.
31. Görmedi mi onlar, kendilerinden evvel nice nesilleri helâk etmişiz; gidenlerin de hiçbiri onlara geri dönmemiş.
32. Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaktır.
33. (İnsanın yeniden yaratılmasına) bir delil de şudur ki, (bitki örtüsü tamamen kuruyup) ölmüş olan yeryüzünü (yeniden) diriltiyor ve oradan canlıların besin kaynağı olan (çeşitli) ekinler çıkarıyoruz.
34-35. Ürünlerinden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye biz orada hurmalıklardan ve üzüm bağlarından nice bahçeler var ettik; (onların) içlerinde de pınarlar fışkırttık. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36. Yerin bitirdiği bitkilerden, (hayvanlardan) insanların (bizzat) kendilerinden ve (evrende birbirini tamamlayan daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratan (Allah’)ın şanı ne yücedir!
37. Gece de onlar için (Allah’ın kudretini kanıtlayan) bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
38. Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu da mutlak galip, (her şeyi) hakkıyla bilen (ve yöneten Allah’)ın iradesinin ortaya koyduğu bir düzendir. Bkz. 7/54, 13/2
“Güneş, kendi yörüngesinde akıp gitmektedir” ifadesi, Güneş’in sadece kendi ekseni etrafında dönmediğini, Samanyolu ile birlikte döndüğünü ve aynı zamanda uzayda bir boşluğa doğru gittiğini haber veriyor. Güneş de diğer gök cisimleri gibi kendi ekseni etrafında dönmektedir. Fakat güneş bir gaz kütlesi olduğundan her bölgesindeki dönme hızı birbirinden farklıdır. Dönme yönü, yerin kendi ekseni etrafındaki dönme yönü gibi soldan sağa doğrudur. Kendi ekseni etrafındaki hareketinin ekvatorunda 24,65 gün, 40 ° enlemlerde 27,50 gün, kutuplarda ise 34 gün olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, yapılan gözlemler sonucunda Güneş Sisteminin Vega Yıldızına doğru 19,5 km/sn.lik bir hızla yaklaştığı tespit edilmiştir.
39. Ay’a da (dünyanın etrafında günlük seyri için) birtakım evreler tayin ettik. O, (her aylık seyrinin) sonunda (eski) hurma salkımının eğri çöpü gibi (hilal olur da geri) döner.
Ay bir ışık kaynağı değildir. Yani Ay’ın kendine özgü bir ışık kaynağı yoktur. Işığını tamamen Güneş’ten alır. (Şems 91/2) Güneş ise Ay’ın sadece bir tarafını aydınlatır ve bu durumda Ay’ın Güneş’e bakan kısmı aydınlık olur. Ay’ın evreleri, Güneş ve Dünya ile ilgili konumuna bağlı olarak değişkenlik gösterir. Ay, Dünya›nın etrafında hareket ederken, Ay’ın yüzeyinin parlak kısmı farklı açılarda görülür. Bunlara ise Ay’ın evreleri denir. Buna göre, Ay’a ait 8 evre bulunmaktadır. Ay’ın evrelerini tamamlaması süresi 29 gün 12 saattir. Ay Dünya gibi sürekli hareket eden bir yapıdadır. Bu bağlamda, Ay’ın üç hareketi bulunur. Kendi etrafında, Güneş’in çevresinde ve Dünya’nın çevresinde döner. Ay’ın Dünya ekseninde dönme hareketi ile kendi etrafında bir turu tamamlaması aynı anda biter. Ay, Dünya’nın etrafındaki bir turunu 27 gün 8 saatte tamamlar. Ay’ın Güneş çevresindeki bir turu ise Dünya ile aynı zaman diliminde tamamlanır. Yani Ay, 365 gün ve 6 saatte Güneş’in etrafındaki bir turun sonuna gelir.
40. Ne güneş aya erişebilir ne de gece gündüzü yok edebilir. Hepsi uzayda (İlahi yasalar doğrultusunda) bir felekte (yörüngede) akıp giderler.
41. Onların soylarını dolu gemilerde taşımamız da kendileri için (Allah’ın varlığına ve rahmetine) bir delildir.
42. Biz onlar için, gemiye benzer daha nice binekler yarattık.
“Daha nice binekler yarattık” ifadesini sadece hayvanlara has kılarak at, deve, fil, eşek, katır vs. gibi hayvanlar olarak yorumlamak doğru olmaz. Burada, gemiye benzeyen bineklerin, yolcu nakil vasıtalarından tren, otobüs, uçak gibi ulaşım vasıtaları olduğunu düşünmek lazım. Bunları doğrudan Allah yaratmamış olsa da bu araçları meydana getiren iradeyi, aklı, kabiliyeti, beyni veren, insana bu donanımı, kapasiteyi lütfeden, onu dünyanın egemen gücü yapan, yaratılanlar üzerinde otorite kılan Allah’tır.
43. Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur ne de kurtarılırlar.
44. Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha yaşasınlar diye (hayatlarına devam edecekler).
45. Onlara: “önünüzden (dünyada Allah’a karşı gelmekten) ve geleceğinizden (ahiret azabından) sakının ki, belki merhamet olunursunuz!” dendiği zaman yüz çevirirler.
46. Ne zaman kendilerine Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse, ondan yüz çevirir (ve bunun yerine kendilerinin ve atalarının uydurduğu yolları izler)ler.
47. Onlara: “Allah’ın size verdiği rızıktan başkaları için harcayın” denilince inkâr edenler inananlara: “Allah dileseydi, doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz?” derler.
Bugün, bu anlamda insanları inkâra götüren en yaygın söylemlerden birisi de: “Allah’ın acımadığına sen mi acıyacaksın, yani Allah’ın vermediğine sen mi vereceksin?” ifadesidir. Bu ifade hem Kur’an’ın sosyal adaletin tesisi yolundaki direktiflerine ters düşer, hem de bir imtihan vesilesi olan rızık bakımından insanlar arasındaki farklılıkları ilahi bir merhametsizlik ya da adaletsizlik olarak görmek olur ki bu da küfürdür. Allah elbette ki herkesi eşit şartlarda rızıklandırırdı. Daha pek çok konuda olduğu gibi rızık dağılımı konusunda da insanların tekâmül etmesi için bir sistem getirdi. Bu sistemle insanları birbirleriyle hem denemek hem kaynaştırmak hem de sınavdan geçirmeyi murad etti. Bu konuda en zor sınav rızkı bol olanlarındır. Zira az olanlar isyan etmez ve Allah’ın verdiğine kanaat getirirse sınavı geçer ama rızkı bol olanlar elindekilerin ihtiyaçtan fazlasını vermezse -ki bu çok zordur- işte o zaman imtihanı kaybederler.
48. (Bir de şöyle) derler: “Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit (yeniden dirilme ve yargılanma) ne zaman gerçekleşecek?”
49. Onlar, birbirleriyle çekişip dururlarken (aslında) kendilerini ansızın yakalayacak bir sesi bekliyorlar (fakat farkında değiller)!
50. Artık (o zaman) ne birbirlerine tavsiyede bulunabilecekler ne de ailelerine dönebilecekler!
51. Ve (sonra yeniden diriliş) Sur’una üfürülünce, mevzilerinden çıkıp Rablerine koşacaklar.
52. Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bizi bulunduğunuz yerden (ölüm uykumuzdan) kim diriltti? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Demek resuller doğru söylemişler.”
53. Sadece korkunç bir ses/patlama olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuzda hazır olmuşlardır.
54. (Ve onlara şöyle denilecek:) “Artık bugün hiç kimseye en küçük bir haksızlık edilmeyecek. Sadece yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.”
55. “Kuşkusuz cenneti hak edenler, bugün yaptıkları her şeyden hoşnut olacaklar.”
56. Onlar ve eşleri sedirler üzerinde mutlu bir şekilde yatıp uzanacaklar.
57. Orada her tür refaha sahip olacaklar ve arzuladıkları her şey onlara sunulacak.
58. (Bütün bunlardan daha üstün bir nîmet olarak,) Sonsuz Merhamet Sahibi olan Rab’(lerin)den, kendilerine bir “Selâm” sözü vardır.
59. (İnkârcılara ise şöyle denecek:) “Ey suçlular! Ayrılın bugün!”
60. “Ey Âdemoğulları! Ben size demedim mi, şeytana kulluk etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır!
61. Bana kulluk edin, doğru yol budur” diye.
62. “Andolsun ki, o (şeytan) sizden pek çok nesli saptırmıştı. (Bunu gördüğünüz halde) neden aklınızı kullanmadınız?”
63. “İşte bu (dünyada iken elçilerim tarafından) uyarıldığınız cehennem.”
64. “İnkâr etmenize (ve inatla fesat çıkarmanıza) karşılık bugün girin bakalım oraya!”
65. O gün biz onların ağızlarını mühürleyeceğiz. Elleri bize konuşacak, ayakları da (hayatta iken) yapmış oldukları her şeye tanıklık edecek. Bkz. 24/24, 41/22
“Ağızların mühürlenmesi” mecâzi bir ifade olup, inkârcıların kendilerini savunacak yüzlerinin ve güçlerinin kalmayacağı anlamındadır. İnsanın “ellerinin konuşması, ayaklarının tanıklık etmesi”; Fussılet 41/21 örneğinde görüldüğü gibi “derisinin şahit olması”; Nur 24/24 ayetinde “dillerin, ellerin ve ayakların yapılanları şahitlik ederek kanıtlaması”, video kamera ile kasete çekilen bir insanın eylemlerinin daha sonradan seyredilmesi gibidir. Yani insanın hayat filminin kaydedildiği Hard Disk ortaya konacak ve bütün yaşananlar oradan seyredilecektir.
66. Eğer (insanların doğru ile yanlışı ayırt edememelerini) dilemiş olsaydık, onları görüp anlama melekesinden yoksun bırakırdık da (doğru) yoldan hep şaşarlardı. Fakat (o zaman) onlar (gerçeği) nasıl göreceklerdi?
67. Yine eğer (doğru ile yanlış arasında seçim yapma özgürlüğünden yoksun olmalarını) dileseydik, onları kesinlikle farklı bir tabiatta yaratırdık. Ve bulundukları yerde (sabitleştirirdik de) ne bir adım ileri gidebilir (ve herhangi bir arzularını gerçekleştirebilir), ne de önceki hallerine (ve ayrıldıkları yerlere geri) dönebilirlerdi.
68. Biz kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (yaşlandıkça güç ve yeteneklerini azaltırız). Hala akıllarını kullan(arak bütün bu anlatılanlardan ders al)mayacaklar mı?
69. Biz, o (nebiy)e şiir öğretmedik. Bu, ona yakışmaz da. Ona vahyedilen ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
70. (Bu Kur’an, hakikati görenleri, kalben ve bedenen) diri olanları uyarması ve inkârcılar hakkındaki Allah’ın gerekçeli hükmünün gerçekleşmesi için indirilmiştir.
Daha çok cenazelerde ve cenaze evlerinde ölülere faydası olur ümidiyle okunan Yasin suresindeki bu ayet; Kur’an mesajının hayatta olanları uyarmak için gönderildiğini vurgulayan en etkili ayetlerdendir. Yasin sûresinde ölüleri ilgilendiren ve onlara fayda sağlayan herhangi bir mesaj bulunmamasına rağmen bu sûre asırlardan beri ölülere okunmaktadır. Bu ve bunun gibi ayetlerle tanıştıktan sonra anlıyoruz ki; İslâm toplumu bu tür yanlış gelenekler yüzünden Kur’an’ın gerçek yüzüyle tanışamamıştır. Yani Müslümanlar öğretileriyle istikamet bulması gereken ve ahlakıyla ahlaklanması icabeden ama kendi ellerinde âdeta esir hayatı yaşatılan bir kitabın sadece Arapça metinlerini okuyarak aldanmış ve oyalanmıştır. Böylece Müslümanlar hayat kitabı olan Kur’an’ın hayat hakkını elinden alarak onu ölülere teslim etmiştir.
71. Görmediler mi ki, biz onlar için, kudretimizin eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.
72. Onları kendilerine boyun eğdirdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını(n etinden) besin olarak yerler.
73. Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
74. (Ama bunca nimete rağmen) belki kendilerine yardım edilir diye Allah’la beraber (O’ndan) başka ilahlar edindiler.
Ayette kastedilen “Allah’la beraber başka ilahlar”; hayali güçler, çaput bağlanan ağaçlar, yatırlar, tanrılaştırılan kişiler, azizler, para, mal mülk, makam, evlat vb.dir. Bunun acı örneklerine maalesef günümüzde çok sık rastlanılmaktadır. Küçücük bir dünya menfaati için dininden taviz verenler, başkalarına tanrısal nitelikler yükleyerek onlardan medet umanlar, makam ve mansıp için kul köle olmaya hazır olanlar, derdine yatırda derman arayanlar; hastalığına şifa bulmak, seçimi kazanmak, imtihanda başarılı olmak, müşteri çekmek, para kazanmak, iyi bir makama gelmek, gelinen makamda kalmak ve başarılı olmak için türbelere akın edenler, ağaçlara çaput bağlayanlar; mal için, evlat için her şeyini feda edenler, her türlü yolsuzluğa, hırsızlığa başvuranlar bu ayeti düşünerek hayatlarını sorgulamalı.
75. Oysa o (kulluk ettikleri) onlara yardım edemezler. (Aksine) kendileri, o ilahlara hizmet eden hazır askerler durumundadır.
76. (Ey Resul!) Öyleyse onların sözü seni üzmesin! Çünkü biz, onların (içlerinde) gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
77. İnsan, bizim kendisini bir damla sudan (spermden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış (bize) apaçık bir düşman kesilmiştir.
78. Kendi yaratılışını unutarak ve “çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyerek bize örnek vermeye kalkışmıştır.
79. De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her türlü yaratmayı bilir.”
80. O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.
Buradaki yeşil ağaçtan, sadece odunu ya da ağaçtan üretilen yakıtı değil, aynı zamanda toprak altında binlerce yıl kalarak kömüre veya petrole dönüşen ağaçları da düşünmek gerekir. Bu ayette ayrıca ağaçların yüzyıllar sonra kömür veya petrol olarak yanma olayı ile âdeta hayata dönmesi bir diriliş örneği olarak verilmektedir.
81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette ki yaratır. O, (her şeyi) hakkıyla yaratandır, (her şeyi) hakkıyla bilendir. Bkz. 17/99, 40/57
82. Bir şey(in olmasını) istediği zaman, O’nun buyruğu sadece: “Ol” demektir (olmasını dilemektir) ve (böylece) o şey hemen oluş sürecine girer. Bkz. 3/47, 59, 6/73, 16/40, 19/35, 40/68, 54/50
83. Her şeyin hükümranlığı elinde olan (Allah’)ın şanı ne yücedir. Ve hepiniz ancak O’na döndürüleceksiniz!